Kapının hızlı hızlı vurulmasıyla yatağımdan kalktım. Gecenin bir vakti hancı kadının beni uyandırmasınınt ek anlamı olabilirdi. O da sarhoş bir yolcu.

İşlettiğimiz han bir kasabada ya da yol üzerinde olmadığından fazla müşterimiz olmuyordu. O yüzden nadiren gelen müșteriler bizim için büyük nimetti.
Gerçi böyle tenha bir yolda han işletmek bizim hancık adının deli olduğunu düşünmeme neden oluyordu.

Hancı kadın, sanki bir ismi yokmuş gibi kendimi bildim bileli ona herkes böyle sesleniyordu ve isminib ilmiyordum. Ama sahip olduğum tek aile idi, ben çok küçükken ailem öldükten sonra beni yanına almış ve sahip çıkmıştı.

Kapıyı açtığımda hancı kadınla bize kasabadan ürün getiren iluma'yı karşımda gördüm. Yaşlı adam bana eski hikayeler anlatan her zaman şakaları ile güldüren
hancı kadından sonra en çok sevdiğim kişiydi ama bugün bir farklılık vardı; her zamanki gibi gülüyordu ve yüzündeki yabancı olduğum ciddiyet bana bir
şeylerin yolunda olmadığını anlatmaya yeterliydi.

-Hemen hazırlan evlat yolculuğa çıkıyoruz.

Yolculuk mu? Beni bugüne kadar kasabaya biley ollamamışlardı. Bu handan en fazla yarım saatlik uzaklığa kadar gidebiliyordum. Benden bildiğim tek dünyadan sahip olduğum her şeyden ayrılmamı istiyorlardı.
-Neler oluyor?
-Sana anlatmam için yeterince vakit olacak. Şimdi hemen hazırlan dedi iluma.

Eşyalarımı toplayıp atlara bindik. iluma'nin kemerinde asılı duran kılıcı görünce afalladım. Bildiğim tüm şehir devletlerinde silah taşımak yasaktı sadece büyük
binalarda yaşayan șehir yöneticileri yani Lord Valilerin adamları silah taşıyabilirdi. Yine de ağzımı açıp sormak istemedim. Yaşlı adamın yüzünde daha önce görmediğim bir ciddiyet ve suskunluk vardı.

-Nereye gidiyoruz diye sordum en sonunda
dayanamayarak.
- Güvende olacağımız bir yere.
-Ama neden biz bir şey yapmadık ki.

Yapacaksın dedi iluma gülümseyerek. Senin yolun çok önceden belirlendi evlat. Önümüzdeki ay on altı yaşına gireceksin. Nüfus çiplerinizin takılma ve bağlılık testi sinavlarına girme yaşın geldi.

-Ben şehrimize ve tanrılarımıza sadık biriyim. Benim bundan bir çekincem yok!!!
-Bilmediklerin var evlat. Sana her şeyi anlatacağım
Önce sığınağa bir varalım.
Eski insanlardan kalma antik şehirlerin üzerine kurulmuştu bu yeni dünya. Yıkım savaşı ve tanrıların insanlığa yardıma gelip dünyamızı kurtarışından sonra.
İluma da beni bu șehirlerden birine getirmişti. Uzaktan görülen uzun bina Lord Valinin kalesiydi. Beni onlardan kaçırdığını söylüyordu ama kendi ayağımıza kapılarına gelmiştik. Etrafımızdaki küçük ve büyük
binalar, iş yerleri, sokak satıcıları ile kalabalık ve pis kokuluydu şehir. Benim geldiğim yer gibi toprak ve yeşillik çok azdı ve yerler gri sert bir toprak ile kaplanmıştı. Yer yer çatlaklarla doluydu. İluma'nin
hikayelerinden hatırladığım kadarıyla eski insanlardan kalma yol deniyormuş bunlara. O zamanlar birden çok insan taşıyan büyük metal atlar varmış. Bu yolları onlar için yapmışlar.

İluma atını yıkık dökük yeraltına giden bir girişte durdurduğunda;
-Oraya girmeyi düşünmüyorsun değilmi kapıdak ocaman GİRİŞ TEHLİKELİ VE YASAKTIR' yazıyor dedim.
-Daha öncede girdim bir șey olmadı gayet sağlamdır, eski insanlar buraya metro derdi. Yeraltı yollarıdir bunlar, korkacak bir şey yok, şimdi ödlekliği bırak ve beni takip et!
Girișteki levhayı kenara çekip içeri girdik. Aşağıya indikçe karanlık artmaya başladı, kapıdan iyice uzaklaşınca İluma cebinden çıkardığı garip bir aleti bana uzatıp tak dedi, aynı aleti kendi de taktı. Nasıl taktığına bakıp aynısını uyguladım. Bu alet göze
takılan, düşmesin diye kenarlarındaki uzantılarını kulağın arkasına geldiği, gözlerimin önünde iki camı olan hafif bir șeydi. Aleti takınca karanlık birden
aydınlığa döndü. Korkuyla çıkartıp tekrar taktım, hoşuma gitmesine rağmen kızmıştım.

-Bu da nedir? Büyü mü? İluma neler oluyor, kimsin sen? Bana herşeyi anlatmanı istiyorum
-Ah benim sevgili küçüğüm? Bu sadece teknoloji. Büyü falan değil. Bu bir çeşit gözlük. Sahip olduğu teknoloji ile karanlıkta görmeni sağlıyor. Bana birazcık güveniyorsan lütfen sabret. Çok az kaldı herşeyi anlayacaksın.
-Sen ve hancı kadın dan başka kimsem yok ama bu yaptığımız bana doğru gelmiyor. Lord Vali'nin burnunun dibinde yasak bir yere giriyoruz, üstünde yasak bir silah var ve bu kafamıza taktığımız şeyler.
Daha önce böyle birşey görmedim hatta duymadım bile!!
-Lord Vali'nin de Tanrların da ne düşündüğü
umurumda değil evladım. Varlıkları ve yaptıkları iğrenç.
-Bu dediğin hem günah hem de yasak!!

Yine de homurdanarak İluma'yı takip etmeye devam ettim. Genișçe bir alana gelmiștik. Etraf yıkık döküktü hatta metro denilen yere girdiğimiz o pis sokaktan bile daha beter bir haldeydi. Durduğumuz yerin karşısında
tam bizim olduğumuz yer gibi bir alan daha vardı, ortadaysa daha aşağıda kalan bir yol. iki taraftan da tünellere giriyordu. Hadi devam ediyoruz. Diyerek o yola atladı lluma. Sağımızdaki tünele girip 10 dakika kadar yürüdükten sonra üstünde 's vis kap örev den ba ka ı giremez' yazan bir kapının önünde durdu.

Aradaki boşluklardan bazı harflerin düşmüş olduğunu anlamıştım ama ne yazdığını anlayamadım.
-Orada ne yazıyor?
-Antik dilde bir yazı bizi ilgilendirmiyor boş ver.

Kapıdan geçtikten sonra, bir sürü düğmesi ve önünde arkası görülmeyen camlar olan bazı aletlerle dolu bir odaya girdik. Bir kapıdan daha geçince yukarıya giden
bir merdivenin önünde durduk. Merdivenden tekrar yukarı çıkacağımızı düşünürken iluma, merdivenin yanındaki duvara doğru ilerleyip elini üstüne koydu.
Birden turuncu bir ışk elinin olduğu yerde parlamaya başladı.
Artik emindim Yaşlı adam ya bir buyucu yada tanrıyı ama benim sevimli, yaşlı ve geveze arkadaşım nasıl böyle biri olabilirdi. O hikaye anlatıcı gevezelik gitmiş çok ciddi ve suskun bir adam ortaya çıkmıştı. Duvar
ağır ağır yana kayıp en fazla 3 ķişinin sığabileceği boş bir odaya açıldı. "Hadi gel" deyip içeri girdi iluma. Biraz tereddüt ettikten sonra iluma'nın arkasından odaya
girdim. Artık içimde garip bir heyecan ve merak vardı.
Odaya girince duvar tekrar kapandı, şimdi ne olacak diye beklerken göz alıcı bir ışık yaiukarıdan bizi aydınlatmaya başladı.
Gözümdeki aleti çıkartıp etrafa baktım. Oda hala aynı büyüklükteydi ama içerisi aydınlıktı. O pis duvarlar gitmiş, her taraf bembeyaz ve tertemiz bir hal almıştı,

Oda sanki hareket ediyordu ve duvarda turuncu renkte garip işaretler belirdi. önümüzdeki duvar tekrar yana kayıp açılınca karşımızda 5'i erkek 1'i kadın 6 kişi vardı.
Hepsi bembeyaz giyinmiş, yaşlı ama İluma gibi dinç görünüyorlardı. "Melekler Organizasyonuna Hoş Geldin Kadim" dedi kadın olan.